Sorun Nerede?

Geçtiğimiz günlerde, çevrimiçi iletişim kanallarından birinde arkadaşlar arasında muhabbet ederken konu, günümüzde sıkça konuşulan ve hatta şuan karşılaşmış olduğumuz virüsün de bunun bir parçası olduğu iddia edilen “nüfus planlamasına” geldi. Herkes kendi fikirleri doğrultusunda görüşlerini beyan ederken konunun aslında üstüne düşünülmesi gereken boyutları olduğunun idrakine erişince bu noktada bir yazı yazarak, hep birlikte bir düşünce eylemi gerçekleştirelim istedim. Ancak bu yazının temel soru ve argümanlarını paylaşmadan önce komplo teorilerinden hiç haz etmediğimi de belirtmek isterim.

Nedir bu nüfus planlaması, gerçekten de dünyada belirli güçler nüfus planlaması yaparak birey bazındaki insan hayatına, insan eliyle müdahale mi ediyor? Bu tür sorulara herkes kendi fikir yapısı dahilinde farklı cevaplar verebilir. Özellikle de şu Facebook’ta paylaşılan ve tasarımını görünce aslında fikri sunanın ne denli karmaşık ve mesnetsiz bir düşünce yapısına sahip olduğunu anladığımız paylaşımları takip edenler, bu konuda size elli farklı komplo teorisi sunabilir. Geçenlerde berberde, Bill Gates’in çok büyük araziler aldığını ve bir böceği dünyaya salarak tarıma çok ciddi zarar vereceğini, ancak kendi arazilerinde böyle bir sıkıntının yaşanmayacağını bu doğrultuda da tarımda tekel oluşturacağını ifade eden bile oldu. Kim bilir belki de doğrudur değil mi?. Biz çok abartmadan film sektörü üzerinden örnek verelim. Dev yapım şirketi Marvel’ı, günümüz şartlarında özellikle de genç nesil üzerinden konuşacak olursak bilmeyen yoktur. Avengers serisinin The End Game isimli filminin bir sahnesinde tam da yazımıza dair bir diyalog geçiyor. Kötü adamımız dünyanın yarısını yok etmek istiyor, bunu neden yapmak istediği sorulunca da dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğunu ve nüfusun çok fazla arttığını belirterek asıl hedefinin dünyayı kurtarmak olduğunu iddia ediyor. Gel de çık şimdi işin içinden. Kim bizim “kahramanımız”. Iron Man veya Thor mu, yoksa Thanos ismindeki bu herif mi? Herkes kendine kahraman ancak Polat Alemdar hariç.

Neyse biz meseleyi çok da uzatıp çarpıtmadan sorunun nerede olduğunu bulmaya çalışalım. Buna çalışırken sorulan soruların hiçbirine yazı içerisinde yanıt bulamayacağınızı, yanıtın kendi içinizde olduğunu da belirtmek isterim.

Problem gerçekten de dünya kaynaklarının sınırlı oluşu mu veya dünya kaynakları gerçekten de iktisatta da bahsedildiği gibi sınırlı mı? Bugün Batı’da (Doğu ve Batı’yı düşünürken ülke sınırları dışına çıkmanızı istirham ediyorum), çocuk yapmayıp da köpek besleyen insanlar, gerçekten de insanlığın geleceğini düşündüğü, dünya kaynaklarının sınırlı olduğunun bilincinde olduğu için mi bunu yapıyor? Veya diğer tarafa bakacak olursak Doğu’daki insanlar bu bilinç ve idrak noktasına erişemedikleri için mi oldukça fazla çocuğa sahipler? Peki başka bir soru daha soralım, Batı’daki tek bir insanın tüketmiş olduğu kaynak, Doğu’da üç kişinin tüketimine denk geldiğinde çocuk doğurmayıp evinde köpek besleyişi kendisine bilinçli insan niteliği kazandırır mı? Peki, Batı’daki insanın refah düzeyinin yüksek oluşuna karşın; Doğu’daki insanın refah düzeyindeki düşüklük “bilinçsizce” hareket ederek fazla çocuk yapmış olması ile ilişkilendirilebilir mi?

Son zamanlarda medyaya yansıyan, patates ve soğanın pandemi şartları vb. parametrelerden dolayı üreticinin elinde kaldığına dair haberleri birçoğumuz görmüştür. Devlet de bunun üzerine, bu patates ve soğanları ihtiyaç sahiplerine ücretsiz bir şekilde dağıtacağını açıkladı. Şimdi tekrar bir düşünecek olursak kaynaklar gerçekten sınırlı mı, topraktan biz verim beklediğimizde bunun karşılığını alamıyor muyuz? Yoksa bilinçsizce tüketip/israf edip sonra kaynaklar sınırlı diye sızlanıyor muyuz? Herkesin cevabı fikir yapısı dahilinde farklılık gösterecek olsa da evrensel doğrular tarih boyunca hep var olmuştur.