Sosyal medya…
Hepimizin malumu olduğu üzere her geçen gün daha da toksik yani zehirli hale gelen bu yapı beraberinde kullanıcılarını da -ki şu günlerde bu kitle hemen hemen hepimizi kapsıyor- daha sahte, daha kırılgan ve daha anlayışsız bir ruh haline sokuyor. Benliğimiz üzerindeki etkisi gerçekten inanılmaz derecede korkutucu çünkü her ne zaman bu mecralarda vakit geçirsek onlarca farklı profile maruz kalıyor ve onların yaşam tarzlarını, aktivitelerini, inançlarını, mizah anlayışlarını ve fikirlerini görebiliyoruz.
Sosyal medya kullanımının günümüzdeki istatistiksel verilerine görseldeki birkaç kalemde göz atacak olursak, toplam kullanıcı sayısının dünya nüfusunun %57’sini geride bırakarak 4.5 milyara ulaştığını ve yıllık yaklaşık %10 büyüme ile bu sayının katlandığını görebiliyoruz. Ayrıca ortalama olarak her kullanıcı yaklaşık 7 farklı sosyal medya platformu kullanıyorken ortalama günlük sosyal medya kullanımı neredeyse kişi başı 2.5 saat. Tabi bu istatistik dünya geneli için. Ülkeler özelinde kullanım istatistiklerine ve çok daha fazlasına görselin altındaki linkten ulaşabilirsiniz.
Peki bu veriler ne anlama geliyor?
Kendi açımdan gözüme en çok çarpan veri, kişi başı ortalama 7 farklı sosyal medya platformu kullanımı olduğu. 7 farklı platform demek, bir kişinin en az 7 farklı şirkete ve en az 7 farklı veri deposuna bilgilerini itina ile kaydetmesi ve benliğini, fikirlerini açması anlamına geliyor. Musavver’in ortaya çıkış amaçlarından biri de bu tarz sosyal mecralardan uzaklaşmakken ve kendim de bu doğrultuda hareket etmeye çalışırken benim dahi bu rakamın üzerinde platforma üye olduğumu farketmem benim açımdan durumun vehametini daha fazla gözlerimin önüne serdi.
Aslında bu konu daha farklı bir yazı konusu olabilecek mahiyette ve üzerine çok daha fazla konuşulması gerekiyor. O yüzden bu mevzuyu şimdilik kapatıyor ve asıl konumuz olan “algoritmaların memnuniyeti” başlığına geri dönüyorum.
4.5 milyar kişiden oluşan bu evrende hepimiz kabul edilme ve beğenilme içgüdüsüyle hareket ediyoruz ve açıkçası bu kimliğimizde kalıcı tahribatlara sebep oluyor. Peki ama nasıl?

Her şey sosya medya algoritmalarının nasıl çalıştığı ile alakalı.
Sosyal medyada başarılı bir profil oluşturmak için beğeni, paylaşım ve mümkün olduğunca çok etkileşim almak gerekiyor. Bu da genellikle, insanların popüler bulduğu ve algoritmanın istediği şekle uygun bulduğu içerikler üreterek elde edilir. Örneğin “kadın hakları” konusu son zamanlarda popülerse siz de mutlaka kadın hakları ile alakalı bir içerik üretmelisiniz. Siz bunu yaptığınız zaman insanlar sizi “like” larla ve paylaşımlarla ödüllendirirken, algoritma da etkileşiminizi artıracak ve sizi başka insanların akışlarına da çıkaracaktır. Bunun sizdeki etkisi ise beğenilme duygusunun vücudunuzda daha fazla dopamin salgılanmasına neden olması ve biyolojik olarak sizi sürekli bu olay döngüsüne girmeye teşvik etmesi. Böylelikle siz sadece “Kadın hakları önemlidir!” yazmak yerine bir dahaki sefere “Kadın hakları önemlidir ve onlar benim için çok değerliler!” yazmaya başlıyorsunuz. İşte bunun adı tam olarak bağımlılık.
Ne bu algoritma? Benim yazdığımı nasıl anlıyor ve sınıflandırıyor soruları geliyor elbette insanın aklına. Kısa ve öz tanımıyla aslında algoritma, bir işi yapmak için belirlenen metodların bütünü olarak adlandırılabilir. Günümüzde bu terim daha çok bilgisayar biliminde kullanılıyor ve ortaya çıkarılan uygulamalar, yazılımlar hep kendi temelinde bir algoritmaya dayanıyor. Yapay zeka ve insan gibi düşünebilen yazılımlar seviyesine ulaşan bir teknolojinin, yazıları ve kelimeleri sınıflandırabilmesine de artık şaşırmamak gerek. Sosyal medya algoritmalarını da farklı yapay zekalar olarak düşünebiliriz.
Tüm bu döngü sizin için faydalı içerikler sunulduğunda tabii ki yanlış değil ancak asıl sorun size zararlı olan içerikler sunulduğu zaman ortaya çıkar. Algoritmalar, gönderilen içeriklerin faydalı olup olmadığını, insanların manevi ve ahlaki değerlerine karşı nasıl bir tutumda olduğunu umursamaz. Yalnızca içeriğin insanları ekrana yapıştıracak kadar çekici olmasıyla ilgilenir. Sorun da tam olarak bu;
Popülerliğe dayalı başarılı bir çevrimiçi kimliğe sahip olmak, bir kişinin değerinin hiçbir şekilde göstergesi değildir.
Yani, sürekli insanları endişe ve depresyona sürükleyen paylaşımlar yaparak -şu sıralar çoğu popüler hesabın yaptığı gibi- çok büyük kitlelere ulaşabilirsiniz. Hatta tam bir dolandırıcı olmanıza rağmen sayfanızda içi boş popüler sloganlar atarak algoritmayı memnun edip geniş çapta kitlelere hitap edebilirsiniz.

Çeşitli araştırmalar öfkeli sloganlar, kutuplaştırıcı cümleler ve olumsuz içerik barındıran gönderilerin daha çok ilgi çektiğini ve daha popüler olduğunu kanıtladı. Hatta Hitler’in radyo aracılığıyla popülaritesini artırmak için uyandırdığı önemli duygulardan ikisi öfke ve korkuydu. O gün radyo ile yapılan aynı işlemler günümüzde internet ile yapılmakta. Dolayısıyla, özel olarak programlanmamış olsalar dahi, sosyal medya algoritmaları doğaları gereği olumsuz içerikleri öne çıkarma eğilimindedirler. Hal böyle olunca internette öfke, nefret ve kutuplaştırmanın artmasına şaşırmamak gerekiyor. Örneğin SAĞ ve SOL adında iki farklı grup ve taraftarları için, “Ben SAĞ’ı seviyorum!” demek yeterli değil. Bunun yerine “SOL gerçekten rezalet ve onlardan nefret ediyorum!” cümlesini kullanmak, insanların daha çok ilgisini cezbeder ve dolayısıyla algoritmayı daha çok memnun eder.
Bu kutuplaşma durumu biz hoşgörü dinine mensup Müslümanlar açısından dahi maalesef aynı şekilde seyretmekte. Peki dinimiz bu konuda ne emrediyor? Biz gerçekten kimi “follow” lamalıyız? Fakat bu yazıyı burada sonlandırmak ve ikinci bir yazıda bu konu üzerinden devam etmek istiyorum. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…
