Batan Manastır

Bî-ihtiyar, seni, sizleri düşündüm. Fakat nedendir bilmem, kalbim pek o kadar sızlamadı. Allah azîmü’ş-şandır! Yine parlak bir gün doğacağına ve senin o günleri göreceğine imanım var oğlum!

Ercümend Ekrem Talu, Gün Batarken

Ercümend Ekrem Talu, eserinin önsözünde yıkılmaya yüz tutmuş Osmanlı’nın halinden duyduğu üzüntüyü ifade edip oğlu Muvakkar’a hitaben bu yukarıdaki cümleleri kurmuştur. Bu sözlerin sözler arasında bir yeri var elbet. Bu sözler aşağıda yazdıklarımla daha anlamlı hale gelecektir. Buyrun, okuyun ki gâmıma ortak olun ve kelimeler mana bulsun.

(Bu araya yazar, oto-sansür uygulamıştır)

Cemiyetimizin önemli bir kurumu olan “X” kurumu ‘Kurbağa Manastırı’ isimli eserde resmedilen çürümüş kokuşmuş manastır düzeninden farksız hale geldiğini gözlemledim. Her ne kadar eserin tercümanı(!) Kemal Gözler, kitaptaki manastır düzenini günümüz türk akademisine benzetse de sözü edilen kurum, mahiyeti gereği bu akademik kokuşmuşluktan hissesini almış görünüyor. Belki de türk akademisini kokutan politik gerçeklik, kuruma da sirayet ederek kokutmuştur. Fakat görülen o ki bizler kötü kokular arasında bir çare/umut arıyoruz.

İnsan,
umutsuz kaldığı vakit ölüden farksız hale gelir.
Nitekim umudu kalmayanlar değil midir,
kendi canlarına kıyanlar.
O nedenle mümin umudunu kaybetmeyendir,
Allah'tan ümit kesmeyendir.
Rabbim! iman ettik,
bundan ki senden ümit kesmem.
Cemiyetimizin üstüne gün batsa ne olur,
geceyi onaran bir Mimar varken.
Batan kimdir,
ya nedir o doğan?
Hani o yığınlar, hain diye yaftalanan?
Hesabı sorulmaz mı masumlara sürülen lekeler?
Ya kaybolup giden nesiller,
ya kandırılan gençler,
hani o boşa çıkartılan emekler?
Sorulmaz mı hesabı?
Sorulur elbet,
zira yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir...

Yorum bırakın