Bir Derbiden Daha Fazlası

Hangi futbol takımını tutuyorsunuz? Yıllardır maçlarını izlediğiniz futbol takımınızı seçmenizde ne tür faktörlerin etkili olduğu konusunda hiç düşündünüz mü?

Kendi ülkemiz ve çevremiz nezdinde yukarıda yer alan soruları değerlendirdiğimizde, takım seçerken baskının ön plana çıktığına rastlamak pek mümkün değildir. Genellikle çocuk yaşlarda beliren bir takımın taraftarı olma durumu ilerleyen süreçlerde pek çok değişiklik dahi gösterebilmektedir. Hatta “futbolu takip etmem ama sorduklarında şu takımlıyım diyorum” cümlesiyle çoğumuz karşılaşmıştır. Aynı zamanda, taraftarı olduğu takımın formalarının arkasına isimlerini yazdırmamış çocuk sayısı da oldukça azdır diyebiliriz. Bizim kültürümüz içerisinde de fanatiklik diyebileceğimiz senaryolar fazlasıyla karşımıza çıkıyor olsa da fanatikliğe sebebiyet veren şeylerin daha çok ya bir futbolcuya olan sevgi ya da aile bireylerinden birisinin yönlendirmesi ile oluştuğunu gözlemlemek mümkün. Ancak bazı kültürlerde bu pek de bizim kültürümüzde olduğu gibi karşımıza çıkmamaktadır.

Birçok futbol kulübü veya taraftar faaliyetlerinin kökenlerine inerek farklı bulgular elde edebiliriz. Bu doğrultuda spesifik olarak bir “hikaye”den bahsetmek istiyorum. Bugün dünyadaki birçok ülkeden maçlarının canlı olarak takip edildiği Glasgow’un iki büyük kulübü olan Rangers ve Celtic takımları arasındaki rekabetin ve taraftar faaliyetlerinin kökenine inelim.

İki köklü kulüpten birisi olan Rangers, bugün Birleşik Krallık içerisinde bulunan İskoçya’nın Glasgow kentinin batısında kurulmuş olup bir diğer kulüp olan Celtic ise logosunda yer alan 1888 tarihinin aksine 1887 yılında kentin doğusunda kurulmuştur. İskoçya’nın en büyük şehrini deyim yerindeyse ikiye ayırma niteliği taşıyan bu rekabetin ismi toplumsal olarak “Old Firm” olarak bilinmektedir. 1888 yılında ilk kez karşılaşan iki takım arasındaki maçlar o gün bu gündür dünyanın en büyük derbilerinden birisi olarak nitelendirilmektedir.

Rangers ve Celtic arasındaki bu rekabetin temelleri birçok farklı perspektiften ele alınabilir. Ülke içerisindeki en büyük iki takım olması -bizim ülkemizdeki Fenerbahçe-Galatasaray gibi-, uluslararası sistemdeki, büyük güçler birbirleriyle rekabet halindedir mantığıyla açıklanmaya kalkıldığında indirgemeci bir yaklaşım kullanılmış olacaktır. İlk etapta bu derbideki rekabet temellerinin, 18. yy’da başlayıp artarak devam eden İrlanda’dan İskoçya’ya yapılan göçlere dayanmaktadır diyebiliriz.

Rangers takımın rengi, İskoçya’nın resmi rengi olan mavi renginden gelmektedir. Bu rengin seçimiyle aslında bir nevi ülke futboluna öncülük ediyor olma misyonunu da formalar ile birlikte üstlerine geçirdikleri kanaatini taşımaktadırlar. Celtic ise İskoçya’ya yerleşemeyen ve yerleşmekte sıkıntı çekmekte olan İrlandalıları temsil etmesi niyetiyle İrlanda’nın remi rengi olan yeşil ile bir bütünlük oluşturmuştur.

20. yy içerisinde yükseliş gösteren milliyetçilik akımı dünyanın birçok noktasında gerginliğe sebep olduğu gibi, diğer meselelerden çok daha basit nitelikte olsa da Glasgow ve Celtic takımları arasında da ciddi bir gerginlik artışına sebebiyet vermiştir. Ancak bu iki takım için milliyetçiliğin yanı sıra bir dini ayrımın da var olduğunu ifade etmek gerekiyor. Celtic takımı kendisini Katolik temeller üzerinden inşa etmeye gayret göstermiştir. Bu durum, aradaki rekabet ve taraftarların çoğunluğunun mensubiyeti nedeniyle de Glasgow takımını Protestanlık doğrultusunda hareket etmeye meylettirmiştir. Daha sonralarda ise bu iki takım arasındaki rekabet, hani günümüzde televizyonlarda duymuş olduğumuz “tatlı” rekabet söylemlerinden çok uzakta bir nefrete dönüşmüştür. Bu minval üzere de Rangers çok uzun yıllar Katolik futbolcular ile sözleşme imzalamamıştır.

Bazı kesimlerin değerlendirdiği gibi aslında futbol yalnızca bir “keyif” oyunu değildir. İnsanların çatışmaya meyilli doğası gereği, tıpkı akan su misali çatışma isteği de kendisine hayata geçebilecek bir yol bulabilmektedir. İskoçya’da bu yollardan birisi futbol olmuştur.