ıssız bir meydandır, bu şehrin geceleri sessiz bir meyandır, gecenin heceleri gölgelerin dışarda top oynadığı, çöplerin toplandığı bir vakittir, geceleri... zihnimin aksine zamane insanının aklı gibi sokaklar boş, bomboştur sokaklar, aklımın aksine geceleri... ve fakat karmaşıklığım ki sarmaşık misâlî; kökü, gövdesi karışmış bir sarmal kılar aklımı her gece. zihnimin yoğunluğu uyku tutturmaz, gecenin sessizliğinde iç sesimle boğuşurken, rahat bir istirahat kaçar uzayın karanlıklarına. uyku tutmadıkça insan da tutmuyor uykuyu, sorunuz, görmüş mü bu gözler sahih bir istirahati? sahi neydi ki uyku? belki de uyku dediğin bir illüzyondan ibaret, ömrü kısaltan, ruhu aldatan bir illüzyon... rüyalar oldu her biri birer düşler kümesi, hayli zaman oldu görmeyeli güzel bir rüya.. hayat kendinden menkul bir rüyamış güya. şayet öyleyse rüya içinde rüyadan da mahrum, kaldım baş başa, bir yanda ben, bir yanda yalan dünya... gecenin gölgeleri, konuşun, neden sustunuz? sabahın karanlığı mı çöktü? sabah... gün ışığı... ne kadar uzak mefhumlar bana. nefsimin zindanlarında çürüyen bedenim, nefsimin esaretinde mahpus... gün ışığım nerede, yoksa cüzzam mıydı illetim? değilse neden muhatabı oldum, bu muazzam zilletin?