Savrulan Umut

"bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı"
bu söz ki hasılası ömrümün
sözün devamı telmih eder
kavuşmaların mahşere kalışını

muhkem içtimalar
sayılıdır hane halkımızın
oldu olalı bir yanımız
başka bir yerde savrulurken
ve gönlü kavrulurken
yanlarımız çürüdü
mahzun mahzun beklemekten
ela gözlerimiz süzüldü
hasretin bitmesini gözlemekten
ve özlediğini unutma korkusundan
onun kokusunu, bakışını
bir de sesini unutarak
yabancılaşmaktan kendine
ve yabanlaşmaktan âline
bu korkudur beni tir tir titreten
her gece gördüğüm kabusta
gurbetin kör düğüm sınırlarına
ölçülmez hasretimin raddesi
ve kavuşma sanrıları
sığar sığdırılmaz
bir lahzacığa...

okulun ilk günü hep hatrımda
babalar bırakıp giderken çocuklarını
feryatlardır
bir parçalarını
bin bir parça edip
terk ederken babalar
kalan evlatlarından
parçalardır dökülen

her seferinde döndüyse de
biliyorum bir gün
O veya ben dönemeyeceğiz
o temelli dönüş gelince
yankılanınca sanrılı sela
birimiz süzüleceğiz
gözünden diğerimizin

ama inananlara bu gidiş geçici
ele kalem aldıran
yaştan hasıl bu mürekkeple
acı acı sözler yazdıran
bir ıstırap ki gönlü yandıran
ilahi tesellinin söndürdüğü
bu dumansız yangın
boğdu beni
sönerken bir yanım

alemi yoksa da ölmeden ölmenin
yada ölmeden öldürmenin
yine de her ayrılış hatırlatır ölümü
her firkat mezarı hatırlatan kara fırsat
her helalleşme habercisi o ansız gidişin
her özleyiş bir beklenti taşır kavuşmaya
ahrete kalan kavuşmaların beklentisiyse burukça
habib-i ekreme vuruk olana hasret bir başka buruk
işte yalnız O'na kavuşmakta var bir umut
bir umuttur kavuşmak umutların umuduna
umutsuzların yegane umudu
umudun yurduna varma umudu
umudu ayakta tutan bu umut

unut umudu kesen umutsuzluğu
ummak ummanının umduğu sade
sade Sensin umudu umutsuzların
bir Senden umut kesmez
umutsuz umut
ey umud-u kainat
Sensin
tek umut...

Yorum bırakın