Kitabın tahlilinden önce bu kitap ile aramda geçen hikayemden bahsetmek isterim. Esasında iradi olmayan, içten gelen anti-popülist bir tarza sahibim, popüler olandan uzak duruyorum ve çoğu zaman da bunun faydasını görüyorum. Tabi nadiren bu yüzden faydalı bir eserden epey geç istifade ettiğim de oluyor. Bu eser de son zamanlarda epeyce popüler ve çok satanlar listelerinde yer alıyor. Ancak bu aralar bu konuda yaşadığım sıkıntıların tespiti, tahlili ve tedavisi ile meşgul olduğum için bu kitabı edinmek noktasında çok da tereddüt etmedim ve bir prensibimi çiğnedim. Bir diğer prensibim bir hocamdan, arkadaşımdan, bir eserden, yazıdan tavsiye olmadıkça yahut yazarını ya da en azından yayınevini tanımadıkça kitap edinmem, okumam. Bu kitabın ilk nerede karşıma çıktığını, kimden duyduğumu hatırlamıyorum. Böylece bu kitabı okumak ile ilgili hikayem tuhaflıklar ve prensiplerime aykırılıklar ile başladı.
İsminden de anlaşılacağı üzere kitap genel olarak; vaktin kıymetinden, nasıl verimli çalışılacağından, iradenin öneminden ve terbiyesinden bahsediyor ancak bunu iki yüzyıl öncesinden yapıyor olması ve tespit ve tavsiyelerinin bugün dahi güncelliğini koruyor olması manidar. Tam bu noktada zihnim bana, esasında insanın fıtratının da imtihanının da çağların değişmesi ile pek de değişmediğini hatırlatıyor. Emellerimiz de yaşadığımız sıkıntılar da o kadar benzer ki… İnsan eğer fıtratını okumaya çalışırsa hakikatlerin parıltısı ile karşılaşacaktır. Yazar da böylesi bir yolculuğun eseri olan bir okuma yapmış. Gençleri kötü alışkanlıklardan (içki, bar, kumar, boş muhabbetler) alıkoymak maksatlı nasihatlerde bulunmuş. Geç evlenmenin birçok gencin hayatını kaydırdığını ve evlenecek eşte eğitimli olmanın değil ahlaklı olmanın aranması gerektiğini belirtiyor. Uykudan, yemekten, arkadaş faktöründen bahsederken bana nefis terbiyesini çağrıştırıyor. Kitabın birçok yerinde vurgulanan ‘az da olsa düzenli ve sürekli olma’ ilkesi Efendimiz’in (sallalahu aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerini hatırlatıyor. Hikmet pınarından damlalara ulaşmış ancak hidayetin kaynağı İslam nasip olmamış.
Eser, iradenin tek bir hedefe kitlenerek düzenli çalışmaya dönüştürülmesi gerektiğini ifade ediyor. Bir yandan üzerine yazdığı makaleyi okuyan bir öğrencinin bir yandan tercüme yapmasını bir yandan gazete okuyup diğer yandan ise ders notlarına bakmasını dağınık tür çalışmalar olarak isimlendirip bunun bir tembellik örneği olduğunu iddia ediyor. Bu durum kişinin iş bitirdim duygusunu yaşamasına engel oluyor ve böylece şevk kırılıyor, çalışma verimsizleşiyor. Uzunca zamandır üzerinde düşündüğüm ve tam bir karara bağlayamadığım bu mevzu ile alakalı kanaatim artık yazarınkine yaklaştı. Diğer türlüsü birçok işle aynı anda ilgilenildiği için çelikten bir irade ve neticeye daha uzun zaman sonra ulaşılacağı için çokça sabır gerektiriyor. Tabi böylesi uzun bir yolda engellere takılmak yahut yolu şaşırıp yoldan çıkmak da başa gelebiliyor.
Genel olarak hayat ve yaptıklarımız ile ilgili derin bir analizi teklif ediyor. Coşkulu ve yoğun yaşanan günlerin boş bir hayat olabileceğini hatırlatıyor. Tembellik ve nefse düşkünlük mücadele etmemiz gereken iki düşman diyor ve ekliyor tembellerin de her zaman mazeretleri vardır.
Yazar, ‘Sadece devamlı ve metotlu bir çalışma aklın güçlü ilgi duymasını ve sürekli keyif almasını sağlayacaktır.’ diyor ve gazete ve dergileri dikkatin dağılmasına ve gücün tükenmesine neden olan tehlikeler olarak belirliyor. Acaba yazarımız bugünün sosyal medya aygıtlarını ve her bir paylaşımda birbirinden farklı konularla alakalı yargı bildiren paylaşımları görse saçını başını yolar mıydı? Ayrıca çalışmanın hazzı kitapta vurgulanan temel temalardan biri.
Kitaptan hisseme düşen en önemli hususlardan biri de çalışmayı, okumayı, düşünmeyi sadece kitabın karşısında, masanın başında yapılan bir fiil olarak görmeyi bırakıp doğada, yolda vs. de yapılabilecek hatta yapılması gereken bir faaliyet olarak göstermesidir. Zira tıkandığımız noktalarda böylesi açılımlara ihtiyaç duyduğumuzu fark edemeyebiliyoruz. Bir diğer husus, öğretim görevlilerine düşen en önemli vazifenin ‘öğrenciyi çalışmaya yüreklendirmesi’ olarak belirlemesidir. Bu basit gibi görünen noktanın önemini vurgulamak için şunu içtenlikle söyleyebilirim; kanaatimce İngiliz eğitim sistemi ile bizim eğitim sistemimiz arasındaki en önemli fark bu noktadır. Bu konuda okuduğum kitaplarda beni asıl etkileyen bölümler problemin tespitinin yapıldığı bölümler. Zihnimde çerçevesini tam olarak belirleyemediğim konuları iki kapak arasında derli toplu halde görmek bana çok iyi geliyor. Tedavisi için sunulan öneriler hepimizin az çok bildiği yahut bilebileceği türden ve daha önemlisi problemi ortadan kaldıran formüller değil. Yine irade ile azim ile plan ile çalışma ile verim elde edilebilecek yöntemler. Mesela ‘Her akşam ertesi günün çalışma konusunu belirlemeli, başlanan işi bitirmeli, sadece bir işle meşgul olmalı ve en önemlisi de zamanı boşa harcamamalı.’
Kitabın tahlilini ve tanıtımını yaparken zorlandığım nokta ise, eser veciz bir şekilde yazıldığı ve bu nedenle altını çokça çizdiğim bir kitap olduğu için burada yeteri kadar özetlemek yahut tenkite tabi tutmak mümkün olamadı.