Mavi Kuş

İsmini vermese de cismini sokak sokak tarif ettiği bir taşrayı ve içindeki insanların tren istasyonuna yapmış oldukları bir yolculuğu anlatıyor. Herhalde herkes kendinden, kendi taşrasından bir şeyler bulabilsin diye zamanı ve mekânı açıkça zikretmemiş Mustafa Ağabey. Böylesi kitaplar neden yazılır, neden okunur sorusu zihnimde beliriyor ve bir cevap arıyor; çok geçmeden beliriyor. İnsan bulunduğu andan ve mekândan uzaklaşmak, dert ve düşüncelerini bir anlığına unutmak ihtiyacı hissediyor. Belki de bu nedenle de futbol maçları, dizi-filmler, kumar oyunları hayli fazla talep görüyor. Hikâye ve roman okumak bu yönüyle en zararsız ve en faydalı uyuşturucu olsa gerek. Bir diğer husus da insanı kendi hikayesine, hayatına dönmeye sevk ediyor, geçmişine doğru kayıp gidiyor. Sonra düşünüyor her insanın hayatı bir hikâye bir roman sadece başrolünü oynamakta olduğu için farkında değil de sıradan addediyor. Neyse biz dönelim taşraya ve hikayemize. Taşra o zamanlarda küçük ve samimi, herkesin birbirini tanıdığı, birbirine kızdığı, küstüğü ve barıştığı bir yermiş. Her dükkân kendi işini yapar, bunun için de büyük mekanlar yerine küçük yerler işlerini görürmüş. İnsanların iyi-kötü sıfatları varmış. Herkes de birbirine ona göre muamele edermiş. Mesela hikâyenin baş kahramanlarından Mavi Kuş’un şoförü Deli Kenan yolda giderken durduk yere otobüsü durdurup bir süre gördüğü manzaranın keyfini çıkarır da yolcular da ‘yine ne aklına esti bu delinin’ deyip geçebiliyor bu sayede. Şimdilerde tek tipleşen binaların içindeki insanlardan da tek tip hareket bekleniyor. Kitabın sonunda ise Kutlu, ilginç bir son tercih etmiş. Tren garına varan otobüsten bahsederken bir anda tüm bu olanların bir film setinde geçtiğini ifade ediyor ve yönetmenin ‘Stop!’ sesi duyuluyor. Aklıma herhalde hayatın da böylesi bir film gibi olduğunu ifade etmek istiyor yazarımız diye geliyor.

Hikayemiz ile ilgili son olarak değinmekte fayda gördüğüm husus ise edebiyatımıza ‘Mustafa Kutlu detaycılığı’ diye bir kavramın girmesi gerekliliğine duyduğum inançtır. Tasvir ederken sizi o zamana ve mekâna götürmekle kalmıyor aynı zamanda bunu aslına ve zamanına uygun bir gerçeklikle yapıyor. Şöyle ki bakkal-nalbur karışımı bir dükkânı tarif ederken içinde diril, kaput bezi, DDT sandığı, halkalı şeker, patiska, pazen vs. bulunduğundan bahsederek zamansal ve mekânsal gerçekliğe uygun bir detaycılıkla sizi oraya götürüyor. Dağınık bir zihinden dökülen parça pürçük çağrışımlar…

Yorum bırakın