Bu yazımızda Bilal Esen Hocanın yakın zamanda promosyon hakkında verdiği cevaz fetvasını eleştireceğiz. Böyle şüpheli meselelerde böyle kendinden emin bir şekilde cevaz verilmesi ve bu rahatlığın tam da promosyonların reddedilmesinin nefse güç geldiği miktarlara çıktığı bir kertede gösterilmesi olması ziyadesiyle üzücüdür. Bu koşullar kaçınılmaz olarak akla maddi kaygıların fetvanın mahiyetini etkilediği düşüncesini getiriyor. Gelelim fetvanın muhtevasına;
Evvela hoca, daha ilk cümlede promosyon meselesini katılım bankalarının “bir haksızlık ve sömürü aracı olarak kullandığı, istismar ettiği hususlardan biri” olarak addetmiştir. Aslında henüz ilk cümleden bu fetvanın psikolojik motivasyonunun diyanet camiasında bir süredir tartışılan katılım bankalarının konvansiyonel (faizli işlem yapan) bankalara nispetle oldukça düşük bir meblağ verilmesinden kaynaklı diyanet personelinin az miktarda promosyon geliri elde etmesi meselesinden kaynaklandığı zannını baskın bir şekilde kalbe düşürüyor. Halbuki kurul uzmanı olan hocamızın katılım bankalarının işleyişi hakkında asgari bir bilgiye sahip olduğu beklenirdi. Yani en basitinden gerek mahiyeti gereği gerekse de kanunen konvansiyonel bankaların aksine katılım banklarının gecelik repo faizinden kazanç sağlayamıyor. Yani kanuni bir zorunluluk olarak her finans kuruluşu gibi katılım bankaları da repo faizinde gecelik sermayesini nemalandırmak zorunda olsa da yine kanunen elde edilen bu gelirleri sistemine dahil edemiyor. Bu açıdan konvansiyonel bankaların promosyon sözleşmeleri çerçevesinde çalışanların maaşlarını repo faiziyle nemalandırarak elde ettiği büyük gelirlerle karşıladıkları promosyon maaliyetlerini katılım bankaları aynı şekilde sağlayamıyor. Bu temel farkı bilerek hocamız alıntılanan cümleyi kurmuşsa vah haline. Yok eğer bilmeden söylemişse kurulda bu konunun mütehassısı bir hocamıza sormasını tavsiye ederiz.
Devam edecek olursak daha ilk maddeden hoca bağışın mahiyeti hakkındaki cehaletini ortaya koymuş. Sözleşme gereği iki kişi sözleşmeye taraf olmayanlar lehine bağışı bir şart olarak koyabilirler. Bunun sözleşme icabı olması bağışın bağış olmaklığını değiştirmez etkilemez. Ama hocamız cehaletinden bunu bilememiş. Onun yerine sözleşmeyle bunu şart olarak ileri süren devlet/işveren kurumun çalışanına bir hediyesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiş. Bunun akıl ve mantık çerçevesinde hükmünü okurlarımız takdir etsinler.
Fetvanın ikinci maddesine ilişkinse söylenecek pek bir şey yok. Yine de hocamız keşke çalışanların promosyon sözleşmesinin gereklerini yerine getirmemekle promosyona talep oluşturmama imkanına sahip olduklarını da zikredip tartışsaymış meseleyi. Halbuki bu husus daha önemli bir boyut. Örnek olarak açık hesap kullanımı gibi fıkhen sorunlu araçları şartı koşan promosyon anlaşmaları karşısında kişinin promosyon almak adına açık hesap açması vb. işlemlerini nereye koyacağız…?
Üçüncü madde ise tümüyle bir garabet. Promosyon maaş ilavesi değil, bağıştır. Dileyen bu promosyonun gereklerini yerine getirmemek suretiyle reddetme imkanına sahiptir. İşverenin verdiği primle fevkalade farklılık arz eder. Hocanın iddiasının aksine “malının çoğu haramdan olan bir kuruluşun hediyesini almak bakımından değerlendirmek sağlıklı değildir” denilemez bilakis bankaların bağışı olan promosyonların alınması cumhura göre haram Hanefilere göreyse tahrimen mekruhtur. Hal böyleyken önce promosyonu sanki bankanın malvarlığından bir kazanç değilmiş gibi varsayıp akabinde bu promosyonu malının çoğu haramdan olan bir kurum değilmiş gibi addedilmesi baştan aşağı kafanın kuma gömülmesidir. Allah basiret versin…
Dördüncü madde ise ilk bakışta Orhan Çeker Hocanın promosyon açısından bankalara yönelik kamu/özel ayrımı çerçevesinde değerlendirme gerekliliği iddiasına cevap gibi görünse de esasen katılım finans kuruluşlarıyla konvansiyonel bankalar arası bir ayrımına işaret eder. Bunun izahatını girişte yaptık. Hocamızın konu hakkında bilgi eksikliği olduğu hüsnü zannına dayanıyoruz…
Beşinci maddeye gelindiğinde hoca promosyon ödeme yükümlülüğünü kabul eden ve kârını maksimize etme hedefindeki konvansiyonel bankaların bu işlemin neresinden kâr elde ettiğini görmemek için adeta başını kuma gömüyor. Şöyle ki konvansiyonel bankalar bu sözleşmelerle çalışanların maaşlarını iki hafta kadar (ayın 1’inden 15’ine kadar) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na gecelik faize yatırır. Bu faiz gelirlerinden umduğu kâra göre yükümlülükler kabul eder. Hiçbir banka bu faiz gelirini aşacak yükümlülükler kabul etmez. Dahası promosyon hak edebilmek için bankalar, açık hesap ve kredi kartı kullanımı gibi fıkhen sorunlu zaruretler getirerek aslında konvansiyonel bankaların faizle malul olan araçlarına rağbeti artırmaktadır. Özellikle açık hesaplar marifetiyle bankalar, sermayelerinden kanunen piyasaya kredi olarak kullanıma sunmaya mecbur oldukları meblağları belirli ölçüde karşılamış oluyorlar. Yani bu sözleşmelerin en büyük kazananı her daim konvansiyonel bankalar olmaktadır. Bu bakımdan hocamızın meseleyi hafife alarak “faiz şüphesi” demekle sıyrılacak bir şey değil promosyon meselesi. Acı olan şu ki hocamız, “hayatı çekilmez kılar” edebiyatıyla İslam’ı hayattan kovmaktan başka bir şey yapmış değil bu fetva ile.
Altıncı maddedeyse hocamız meseleyi bağlamından çıkarmıştır. Yani hocamız katılım bankalarının ve konvansiyonel bankaların işleyişlerindeki temel farkları dikkate sunmadan işi başta ifade ettiğimiz katılım bankası konvansiyonel banka ikilemine getirip katılım bankalarının adını vermediği ve şüpheli addettiği başka işlemlerine atıfla promosyonun şüpheliliğini aklınca hafifleştirmeye gayret ediyor. Başta hocanın zikrettiği kasko, sigorta gibi açık biçimde caiz olmayan bir takım işlemlere İslami alternatifler sunan katılım bankalarını sürekli temelsiz eleştirilerle konvansiyonel banka ve finans kuruluşlarının açık biçimde haram olan işlemleri normalleştirilmeye kapı aralıyor.
Yedinci madde açısından iki husus zikredilmelidir. Evet bu para bankaya kalmaması bir tercihtir. Fakat bu tercih bizi promosyona hak kazanma gerekleri çerçevesinde başka günahlara sevk ediyorsa yine de alınmalı mı bu promosyon? Diğer husus ise madem alacağım ben bu promosyonu, katılım yani helal alternatifi varken neden mahsurlu olanına meyledeyim? “Hatta bazı katılım bankalarının hizmetlerinin yetersizliği, iş bilmez oluşları, beceriksizlikleri ve vatandaşın işini zorlaştırmak için türlü türlü bahaneler üretmeleri, kimi zaman bunların zulmünün daha büyük boyutlarda olmasına yol açabilmektedir.” gibi bir ifadenin arkasına sığınılıp açık bir şekilde alınması günah olan bir mala helal demek zelillik değil midir?
Sekizinci maddeye gelindiğindeyse Din İşleri Yüksek Kurulu promosyona her ne kadar caiz değildir dememişse de caizdir de dememiş; ihtiyaç sahibi olanlar dışında herkesin bu parayı dağıtmasını tavsiye etmiştir. Kurulun promosyonun bizzat hak eden kişice istimali konusunda çekingen tavrı açıkken bunu cevaza yormak keyfilik mesabesindedir.
Sonuncu madde ise üzülerek tam bir demagoji mahiyetindedir. Yani bu konuyu zinayla kıyaslamak acizliktir. Faize ortak olmak, destek olmak, faizle elde edilen bir gelirden hisse sahibi olmak, faiz mahsulü bir maldan bağış kabul edip bunu kullanmak gibi bir meseleyi, içkiyle, zinayla, cinayetle, kumarla, faizle(!), hırsızlıkla, rüşvetle, torpille kıyaslamak demek aslında kişinin kafasında normalleştirdiği ve yapmaya karar kıldığı bir şeyi umuma karşı da normalleştirmek için retorik/laf ebeliği yapmaktan başka bir şey değildir. Allah cümlemize akıl, fikir, istikamet ve hidayet versin.
Özetle promosyon meselesini hocamız gibi dar bir pencereden değerlendirmemek lazım. Aksine promosyonun kaynağı nedir, bankalar promosyon sözleşmelerindeki kâr-zarar hesabını neye istinaden yapar, konvansiyonel bankalarla katılım finans kuruluşlarının işleyiş biçimleri arasındaki temel farklar nelerdir görmek ve bilmek lazım bu konuda böyle cüretkâr bir fetva vermeden evvel. Unutmamak lazım ki bütün maluliyetleriyle beraber katılım finans kuruluşlarının sunduğu alternatiflerde ısrar, en büyük gelirleri helal ticaret yapmayan şirketlerin hisselerinden mürekkep yatırım fonları ve repo faizleri olan konvansiyonel bankaların faiz temelli düzenlerinin çarkına cılız da olsa bir çomak sokmak mesabesindedir.
Ziyade selam ve dua ile,
Allah’ın kulu, Mollazade