Bir televizyon programında soruluyor;
‘’En sevmediğiniz özelliğiniz nedir?’’
Cevap çok mânidar! ‘’Fazla doğrucuyum ben, hiç yalan söyleyemiyorum’’
Bir başka misal daha… Arkadaş meclisinde ‘’Hangi huyunuzu değiştirmek istersiniz?’’ diye bir konu konuşuluyor. Cüretkâr sözler havada uçuşuyor. Biri fazla merhametli olduğundan, öteki insanlara hemen güvendiğinden, beriki elinin çok açık olduğundan şikâyet ediyor. Eminim siz de benzer cümlelere ya maruz kalmış ya da bu cümleleri sarfedenlerden olmuşsunuzdur.
Nerden mi biliyorum?
E çünkü toplumun neredeyse yüzde doksanı böyle. Çok isterdim ‘Sizi tenzih ederim’ demeyi. Zülfü yâre dokunacak belki ama… Allah Resülü ‘Mümin müminin aynasıdır’ buyurmuş. Hepimiz benziyoruz birbirimize. ‘Ben onlardan değilim’ dediğiniz anda tam olarak onlardan biri olduğunuzu da itiraf etmiş oluyorsunuz aslında. Belki de beşer olmanın acziyetlerinden biridir bu.
Sanmayın ki bu tespitlerimden kendimi istisna tutuyorum. Yazdığım her kıssada benim de hissem var. Fakat bir şeyi anlamaya çalışıyorum ve bu anlam arayışında bana belki yardımcı olursunuz diye kelimeleri yan yana getirip sorular soruyorum. Mesela şunu merak ediyorum;
Hepimiz bu kadar cömert, hepimiz bu kadar şefkatli, hepimiz bu kadar dürüst, hepimiz bu kadar yardımsever isek hayatımızdaki bu kötüler kim? Herkes fazla mütevazı olduğundan şikâyet ederken günlük hayatta karşılaştığımız kibir abideleri kim o zaman?
Bilinçli olarak edebiyat olsun diye mi bu cevaplar veriliyor yoksa hakikaten o zikrettiği hasletin kendinde olduğunu mu düşünüyor insan?
Uzun yıllar evvel gönül dünyamda kendimi tanımlarken ‘Çok alçakgönüllü’ zannederdim. Yaptığım işlerin herkes tarafından yapılabildiğini, kendimde olan meziyetlerin bir meziyet bile sayılmadığını, biri iltifat ettiği zaman mahcup olup ‘Haza min fadli Rabbi’demeyi, başarı sayılabilecek bazı güzel işleri hiç dillendirmemeyi kendime ahlâk edindim sanıyordum. Sonra bir gün tevafuken en yakınımdaki birinin gıyabımda benden bahsederken ‘Çok egoludur’ dediğine şahit oldum. Kızdım öfkelendim üzüldüm birçok duyguyu aynı anda yaşadım ama hakikat sert bir tokat gibi çarptı yüzüme.
Nedir o hakikat?
Zannettiğimiz kişiler değiliz!
Kişinin masumiyeti kendini tanıdığı ölçüde ortadan kalkıyor. Kendine rağmen yeni bir benlik inşa edebilirsin ama yine de kendinle beraber inşa edebilirsin. İşte bu yüzden zannettiğimiz kişiler olmadığımızı bize hatırlatacak ayna veya aynalar gerek.
Peki nerede bulacağız o aynayı? Kimdir onlar? Tasavvufi düşünce bu soruya şöyle cevap verir;
O ayna Allah dostlarıdır. Onlarla birlikte olun.
Sûfî değilim ama ben de böyle cevap vereceğim.
Çünkü insan, kâmil görmeyince kendini kâmil zannediyor. Cimrilerin yanında duran kendini cömert zannediyor. Zalimlerin meclisinde oturan kendini merhametli zannediyor. Allah dostu görmeyen kendini evliya sanıyor…
Oysa düstûrumuz ‘Eller yahşi ben yaman, eller buğday ben saman’ olmalı. ‘Herkes cenneti hak etti de bir ben kaldım’ düşüncesi zihnimizi kuşatmalı. Bu düşüncenin olabilmesi içinde hayatımızdaki insanları doğru seçmemiz gerekiyor. Bize yanlışlarımızı hatırlatacak, diliyle söylemese bile hâliyle (ahlakıyla) ders verecek, eksik olduğumuzu hissettirecek, güzel amellerin çokluğuna teşvik edecek ayna lazım.
Ben ‘Allah dostu’ dedim, siz onu arkadaş, eş, baba, anne, akraba dilediğiniz gibi anlayın.
Sizin aynanız var mı?
Sitemiz okurlarından İsmail Gök’ün kaleminden…