Sosyalist bir ülke olma iddiasındaki Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2023 yılının temmuz ayında yayımladığı ve uluslararası hukuka ilişkin temel ilke ve hedefleri belirleyen kanununu[1] ele almak güncel olduğu kadar hukuk pratiği bakımından önemlidir. Beş bölümden oluşan kanunun Temel İlkeler başlıklı ilk bölümünde daha ilk maddede kanunun Çin’in “harici ilişkilerini yürütmek amacıyla” çıkarıldığı ifade edilmiş ve şu temel hedefler sıralanmıştır:
- Çin’in egemenliğini, ulusal güvenliğini ve kalkınma çıkarlarını korumak
- Çin halkının çıkarlarını korumak ve teşvik etmek
- Çin’i büyük, modern bir sosyalist ülke haline getirmek
- Çin milletinin büyük yeniden canlanışını gerçekleştirmek
- Dünya barışını ve kalkınmasını teşvik etmek
- İnsanlık için ortak bir gelecek topluluğu inşa etmek
Baştan açıkça ortaya konan hedeflerden de anlaşılacağı üzere kanunla amaçlanan Çin’in egemenliğini sürdürme taahhüdünü, uluslararası iş birliği ve kalkınmayla birlikte sürdürmek için bir çerçeve sunmaktır. Bu minvalde bağımsız bir barış politikası benimsendiği ifade edilip, bu politika beş ilkeye dayandırılır: egemenliğe karşılıklı saygı, saldırmazlık, iç işlerine karışmama, eşitlik ve karşılıklı fayda, ve barış içinde bir arada yaşama.
Dış işlerindeki görev ve yetkilere ilişkin ikinci bölümden sonra üçüncü bölümde amaç ve görevlerden uzunca bahsetmiştir. Bu kısımda Çin’in harici ilişkiler marifetiyle, sosyalist sistemini korumayı, ekonomik kalkınmayı teşvik etmeyi ve başta komşu ve genel olarak gelişmekte olan ülkelerle ortaklıklar geliştirmeyi hedeflendiği ifade edilmiştir. Ayrıca çok taraflılığı ve küresel yönetim sisteminin reformu vurgulanmış ve umumen uluslararası hukuk kurallarına hususen BM Şartı’nın ilkelerine bağlı kalmayı taahhüt edilmiştir. Bölüm dahilinde, insan haklarına saygı duyulmasını, güvenlik ve çevre konularında iş birliğini teşvik eden kapsayıcı ve sürdürülebilir küresel kalkınma çağrısında bulunulmuştur.
Dördüncü bölüm kapsamındaysa Çin’in uluslararası antlaşmalar ve anlaşmalarla nasıl etkileşimde bulunduğuna dair yasal bir çerçeve sunulmuş, bunların Anayasaya uygun olması ve ulusal çıkarları zedelememesi için gerekli çerçeveyi sağlamıştır. Ayrıca, egemenlik ve güvenlik tehdidi teşkil eden eylemlere karşı Çin’in ulusal sınırları kadar yurtdışındaki vatandaşlarının da korunmasına yönelik alabileceği çeşitli önlem ve yaptırımları belirtmiştir.
Son bölümdeyse kanunun amaçladığı ilke ve hedefleri gerçekleştirmeye yönelik çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir. Özetle, bu belge, Çin’in egemenliğe bağlılık, çok taraflı iş birliği ve barışçıl bir uluslararası ortamı teşvik etme taahhüdünü vurgulayan kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturmakta ve bu süreçte çeşitli devlet kurumlarının rollerini ortaya koymaktadır.
Kanunun üçüncü maddesinde harici ilişkileri yürütürken “Marksizm-Leninizm, Mao Zedong Düşüncesi, Deng Xiaoping Teorisi, Üç Temsilin Önemli Düşüncesi, Bilimsel Kalkınma Görüşü ve Çin’e Özgü Sosyalizm Üzerine Xi Jinping Düşüncesi” rehberliğinde hareket ettiklerini ifade edilmiştir. Esasen burada Marksizm’e çok az bir hisse düştüğü kolayca anlaşılmaktadır. Dahası metnin reel-politik mahiyeti de dikkate alındığında aslında China Miéville’ın Sovyet uluslararası hukuk doktrini için sarf ettiği ağır eleştirel ifadelerin aynısını söylenebilir. Yani yeni bir şey sunmayan ve ana akım burjuva uluslararası hukuk teorisinin başına “sosyalist” vasfı eklenmekten öte ciddi bir farklılaşma arz etmeyen “teorize edilmemiş garip bir varyantı” olduğunu söylemek mümkündür.[2]
[1] Kanunun metni için bkz. http://www.en.moj.gov.cn/2023-07/11/c_901729.htm
[2] İlgili kanunun liberal bir pencereden tafsilatlı bir tahlili için bkz. Raul Pedrozo, “China’s New Law on Foreign Relations: Transforming the Rules Based International Order with Chinese Characteristics”, International Law Studies 100 (2023): 574-604. Yazar sonuç kısmında liberal anlatının savunusu mahiyetindeki şu tespitlere yer vermiştir:
“Yeni yasanın 39. Maddesinde, Çin, hukuk devleti konusunda iş birliğini güçlendirme ve teşvik etme taahhüdünde bulunmaktadır. Ancak, bu makale boyunca tartışıldığı gibi, Çin Komünist Partisi, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan kural temelli uluslararası düzenin, ülke içindeki otoritesini tehdit ettiğine ve Çin’in bölgesel ve küresel hedeflerini sınırladığına karar vermiştir. Sonuç olarak, Çin, mevcut küresel düzeni, güce dayalı ve “son derece kişisel ve baskıcı otokrasi türüne” uygun bir sistemle değiştirmeyi amaçlamaktadır. Çin, “uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetine ve bu hedefi ilerletmek için artan ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik güce sahip olan” tek ülkedir. Yukarıda tartışılan Pekin’in kötü niyetli davranışları, Çin Halk Kurtuluş Ordusu ve nükleer silah programını önemli ölçüde güçlendirip modernize ederek, Güney Çin Denizi’ni askerileştirerek, ticaret kurallarını atlayarak veya ihlal ederek, ekonomik gücü kullanarak ülkeleri zorlayarak, diğer ülkelerin demokratik siyasi süreçlerini aktif olarak baltalayarak, hukukun üstünlüğünü göz ardı ederek, diğer Devletlerin kaynak haklarına müdahale ederek, teknoloji ve tedarik zincirlerini baskı ve zorbalık için kullanarak ve otoriter yönetimini revizyonist bir dış politika ile harmanlayarak yeni bir dünya düzeni yaratma girişimiyle uluslararası barış ve istikrarı doğrudan tehdit etmektedir. Uluslararası toplum bir dönüm noktasındadır. Çin, ulusların, son yetmiş beş yıldır dünyanın büyük bir kısmının ilerleme ve refahını sürdüren evrensel değerlerden vazgeçmesini istemektedir. Çin’in barışı ve güvenliği, seyrüsefer özgürlüğünü ve serbest ticareti baltalayan, otoriter yönetim tarzına uyacak şekilde uluslararası sistemi yeniden şekillendirmesine izin veriyor muyuz? Uluslar gerçekten 1945 öncesinde var olan, iki dünya savaşına ve 4.2 trilyon doların üzerinde maliyete ve 1.25 milyardan fazla can kaybına yol açan küresel düzeni benimsemeye hazır mı? Yoksa, devletler arası ilişkileri yönetmek, çatışmaları önlemek, fırsatlar yaratmak ve tüm ulusların, büyük ya da küçük, haklarını baskı ve saldırganlığa karşı savunmak için iki dünya savaşından sonra oluşturulan hukuk devleti, uluslararası anlaşmalar, ilkeler ve kurumlara dayalı mevcut düzenin savunulması için Çin’e karşı birlik içinde mi duruyoruz? Seçim, kolay olmalı…”