Bir Lisans Bölümü Olarak “Hukuk” Neden Okunmaz

Bu yazıda bir lisans bölümü olarak hukukun hangi amaçlarla okunmaması gerektiği hakkında şahsi kanaatlerim doğrultusunda genel bir çerçeve çizeceğim. Öncelikle ülkemizde var olan hukuk fakültesi sayılarına bakmakta yarar var. Devlet üniversitelerine bağlı 41, vakıf üniversitelerine bağlı 45, toplamda 86 hukuk fakültemiz mevcut bulunuyor. Bu fakültelere yıllık ortalama 150 öğrenci alınsa senede 12 binden fazla hukuk öğrencisinin alındığı anlamına gelir. Hali hazırda hukuk fakültesinden mezun yığınları ve hukuk eğitimi almakta olan takriben 46bin öğrenciyi birlikte göz önüne aldığımız vakit hukukçular arasında artık Açlık Oyunları’nda olanı aratmayacak bir ölüm rekabetinin doğduğu söylenebilir. Aşağıda belirli başlı hukuk mesleklerinin söz konusu sayı fazlalığından nasıl etkilendiğine bakalım.

Bu sayı fazlalığının ilk ve en çok etkilediği meslek şüphesiz avukatlıktır. Zira ortada bir pasta ve bu pastanın avukat sayısınca paylaşımı söz konusu. Haliyle pasta nüfusa ve artan hukuki uyuşmazlıklara bağlı olarak büyüse de yığın yığın sisteme dahil olan yeni avukatlar her halükarda pasta dilimini küçültüyor. Buradan önemli bir sonuç çıkıyor o da klasik anlamda avukatlık devrinin büyük ölçüde bittiğidir. Klasik avukatlıktan kastımız her türlü işe bakan mütevazı bir büro sahibi esnaf tipi avukatlıktır. Bu tarz avukatlar genel itibariyle dil bilmez, bilse de işinde ihtiyaç duymaz, hukukun belirli bir alanında ciddi bir ihtisasları da yoktur. Zamanla edindikleri veya önceden sahip oldukları çevrelerini avantaj olarak kullandıkları takdirde ayakta duran bir avukat tipini teşkil ederler. İşte bu klasik avukatlık tipi ortadan kalkmakta ve sistem daha çok uzmanlaşmaya ve belirli başka artı yetilere sahip olan avukatlara yer açmaktadır.

Dolayısıyla dil bilmediği, çevresi olmadığı veya belirli bir alanda kendini uzmanlaştırmadığı takdirde klasik usulle iş yapma girişimde bulunan yeni avukatlar ve ilerleyen süreçte bu usulle iş yapan eski avukatlar arasında “doğal seleksiyon” geçerli hale gelecektir. Yani bir şekilde rakiplerinin önüne geçemeyenlere avukatlıkta pek ekmek çıkmayacağa benziyor.

Son olarak artan avukat sayısını ortaya koymak için barolar birliğinin yayınladığı avukat sayısına bakmak durumu biraz daha açık hale getirecektir. Barolar birliğinin verilerine göre 2000 yılında 41.427 olan avukat sayısı 2021 yılı itibariyle 160.651 gibi bir sayıya ulaşmıştır. 21 yıllık bir süre zarfında dört kata yakın artan avukat sayısının etkisinin ne olacağını tahmin etmek çok zor değildir. Nitekim bu hızla artmaya devam ederse avukat sayısının birkaç sene içinde 250bin gibi bir düzeye çıkması kaçınılmaz gözükmektedir.

Diğer bir meslek olarak ise hakim-savcılık ele alınabilir. Artan mezun sayısı göz önüne alındığında hakim-savcı olmak bir hayli zor hale geldi. Her ne kadar 15 Temmuz sonrası oluşan açığı doldurmak adına olağanüstü sayıda hakim-savcı alımı yapılmışsa da son 2-3 senedir artan aday sayısı ve azalan kontenjanlar sebebiyle hakim-savcılık mesleğine girmek bundan 5-6 hatta 10-15 yıl öncesi gibi kolay değil. Mesela 2004 yılında 400 kişilik alım yapılacak Adli Yargı Hakimliği sınavına başvuran aday sayısı 3.674 iken, 800 kişinin alınacağı 2021 yılındaki sınava başvuran sayısı 23.159’dur. Yani başvuran sayısı 8 kata yakın artarken alım sadece iki kat artmıştır. Anlaşılacağı üzere aslında hakim-savcı olmak eskiye nazaran daha zor gözüküyor.

Bu meslekler haricinde hukukçunun kamu ve özel sektörde bir çok mesleği icra etme imkanı vardır. Bunlara örnek olarak hukuk müşavirliği, kurum avukatlığı, icra müdürlüğü, Sayıştay denetçiliği, hukuk uzmanlığı, kamu kurumlarında uzman yardımcılığı, TBMM’de yasama uzmanlığı gibi meslekler sayılabilir. Fakat bu mesleklere kabul edilmek de sanıldığı kadar kolay değil. Zira alımlar belirli istisnalar hariç az olup genellikle artı vasıflar gözetilmektedir. Örnek olarak yasama uzmanlığı için C düzeyinde dil yeterliliği aranmaktadır.

Bunun haricinde ise bütün lisans mezunlarının yapabildiği gibi hukukta da akademisyenlik yapmak mümkündür. Nitekim şuan artan hukuk fakülteleri neticesinde artan akademisyen alımı hukukta akademisyenliği diğer alanlara nazaran kolaylaştırmaktadır. Bununla beraber akademisyen sayısı her halükârda okuyan ve mezun hukukçu sayısına göre oldukça azdır. Ayrıca dil yeterliliği istenmesi ayrı bir külfeti beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla saydığımız diğer mesleklerde olduğu gibi akademisyenlik, hali hazırdaki hukukçu sayısından hareketle çok kolay bir seçenek olarak öne çıkmamaktadır.

Sonuç olarak yukarıda yer verdiğim bilgilerden hareketle anlatmak istediğim bugünün şartlarında hukuk fakültesi beş-on sene öncesine göre gelecek kaygısını ortadan kaldıracak bir maddi imkan ve olanak sağlamıyor. Bugün herhangi bir artı özelliği olmayan örneğin dil bilmeyen veya müstakil bir alanda uzmanlaşma girişimi olmayan veya kuvvetli bir iletişim ağı (networku) olmayan bir hukukçu salt hukuk diplomasına sahip bir kişidir ve böyle bir kişinin en fazla yapabileceği ciddi bir çaba neticesinde hakim-savcılık veya dil yeterliliği aramayan kamu-özel sektördeki işlerdir. Bu zikredilenler sebebiyle hukuk fakültesi artık salt maddi kaygılarla katlanılmaya değer değildir.

İşte yazının başlığını bu nedenle “Hukuk Neden Okunmaz” olarak seçtim. Yukarıda sayılan başta dil, uzmanlaşma veya iletişim ağı kurma çabalarında bulunmayacak bir kişi kanaatimce hukuk fakültesini tercih etmemelidir. Zira mezun olunca zahmetini çektiği fakültenin rahmetini pek göremeyecektir. Bu bahsi geçen durum sadece hukuk fakültelerine mahsus değildir. Bakıldığı takdirde ülkemizdeki bir çok lisans bölümü için aynı şartlar söz konusudur. Yani dil, uzmanlaşma veya iletişim ağı olmayan birinin okuduğu bölüme ilişkin bir işte istihdamı oldukça güçtür. Bundan beş-on yıl önce bir hukukçu için benzer bir durum pek de geçerli değilken şuan aynı şartların hukukçular için söz konusu olduğunu rahatlıkla ifade edilebilirim.

Sonuç olarak hukuk fakültesi eskisi gibi maddi bir cazibeye sahip değildir. Bu nedenle kanaatimce idealist bir düşünceye sahip olunmadığı sürece hukuk fakülteleri tercih edilmemelidir. Zira okurken çekilen külfet sonrasında mezun olunca mesleğin imkansızlıkları hayal kırıklığına uğratma ihtimali yüksektir. Buradan hareketle, “ne için hukuk okunur” diye bir soruya muhatap olsaydım sanırım bu soruya idealist kaygılardan başka bir cevap veremezdim. Sahi kişi, zahmetine katlanıp neden hukukçu olmak ister ki? Para için mi, makam-mevki için mi, salt merak için mi yoksa taşıyıcısı olduğu adalet anlayışının davacısı olmak için mi? Öyle anlaşılıyor ki ilk ikisine günümüzde karşılık bulmak eskisi gibi kolay değil. Geriye idealist kaygılarla hukukçu olma seçenekleri kalıyor ki kanaatimce esas kaygı her zaman için bu olmalıdır. Aksi halde salt maddi imkan ve olanaklar için hukuk okumak, değer-düşünce yükü olmayan kendilik bilincinden yoksun hukukçular ortaya çıkartıyor ve çıkaracaktır.

Not: Bu yazı 2021 senesinde kaleme alınmıştır.

Yorum bırakın