-1-
Odak noktamızı belirlemeye çalışıyoruz.
Yazı ile ya da dil ile gerçekleşmemiş gerçekleşmeyecek ya da gerçekleşmesini umduğumuz eylemleri ifade etmede herhangi bir sıkıntı yaşamadığımızı söylemek bana şu an için saçma görünüyor. Herhangi bir kurguyu burada ilan edebilirim. Zihnimden geçen herhangi bir ideali buradan rahatlıkla okuyabilirsiniz. Ancak şimdilik bu kısmı askıya alarak başka bir iddiayı yazının sonunda önce söylediklerimle ilitlendireceğim. Sabit kalmak.
Herkesin yaşadığı bir geçmiş ve önünde yaşayacağı bir gelecek var. En basit haliyle insanı bir ucu bir geçmiş ve diğer ucu gelecek olacak şekilde bu arafın içine hapsedebiliriz. Hapsolmak fiilini bile isteye kullandım. Çünkü ister bu dünyaya halife olarak geldiğimizde inanalım ister zaten buradaydık ve buradan başka bir yer de olmayacak şeklinde bir inanca sahip olalım fark etmez her halükarda bu arafı rahatlıkla ifade edebiliriz. Yani söyleyeceklerim herhangi bir alt inanca sahip olmanın tersine şeyler olmayacaktır.
Öncelikle tanımları ilişkin bir havuz oluşturmam gerekiyor. Bu havuz gerçekten nereden besleniyor ya da kirlerini nereye atıyor bilmiyoruz. Ancak bu havuzun sınırlarını biliyoruz. Bu sınır bedendir. Dolayısıyla salt bedeni baz alsak dahi insan nedir sorusuna tam olarak cevap veremiyoruz. Ben burada insan şudur diye bir insan tanımı yapmayacağım. Bu yüzden insanı sadece geçmiş ve gelecek arasında sınırları belli olan bir varlık olarak gündemime alacağım. Burada anlaşıyorsak devam edebiliriz.
Geçmiş yaşanmışlıkları gelecek yaşanacakları ifade ettiğine göre ortada yaşayan birileri var. Ve bunu da en basit haliyle irdelemek için hayattan bir kesit almak zorundayız. Ister geçmişten ister gelecekten olmuş olsun almış olduğumuz kesite şimdi ya da bugün diyelim. Bugün doğal olarak dünden oluşan ve yarın oluşacak bir şeye dönüşecek olandır. Sabitlik işte buraya devreye giriyor. Burada sabitliğin işlevi dönüşüme ayak direyen bakış açısını ifade ediyor bir nevi.
Peki hangisi tercih edilmeli? Sabitlik mi? Dönüşmek mi? Benim açımdan bakıldığında bu soruya yekten birini diğerine tercih edecek şekilde cevap vermek problemli. Neden? Çünkü elimizdeki kartların hala neler olduğunu bilmiyoruz.O halde neden veya nasıl tercih edeceğiz? Bu soruya nasıl gönül rahatlığıyla cevap vereceğiz?
Önce kartlarımızı bir tanıyalım.
Birincisi bugünü kesit olarak ele almamıza rağmen hayatın bir akış içerisinde olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu akış hangi sebep üzerine kurulu olursa olsun anlam ister. Anlam hem geçmişe -biz bunları neden yaşadık- hem de geleceğe -biz bunları neden yaşayacağız- cevap verir. Öyleyse elimizdeki ilk kart anlamdır.
İkincisi hangisi ne işimize yarayacak? Burada pratik düşünmenin yararı var. Birini diğerine tercih edeceğimiz şey kesit olarak ele aldığımız şimdiden çıkarabileceğimiz bir şeymiş gibi duruyor. Öyleyse ikinci kartımız yarardır.
Üçüncüsü biraz komplike. Bizler neyi nirengi noktası alacağımıza göre farklı hayatlar yaşarız. Örnek vermek gerekirse şunları ifade edeyim o vakit. Diyelim ki yüreğinizde kelebekler uçuşuyor, hayata her zaman pozitif taraftan bakıyorsunuz. İşte bu pozitiflik sizin nirengi noktanızdir. Siz de bu şekilde, bu pencereden bakarsınız hayata. Öyleyse üçüncü kartımız nirengi noktasıdır. (Tabii bunu hemen her şeye uygun hale getirebilirim. Örneğin siz nasılsanız muhtemelen Tanrınız da öyledir ya da siz ne olmasını istiyorsanız muhtemelen Tanrınız da o şekilde olacaktır. Buradaki nirengi noktası siz olduğunuz için haliyle Tanrınız da o şekilde olacaktır.)
Artık en başta söylediklerimle ilintili hale getirebilirim. Elimizde 3 kart var; anlam, yarar nirengi noktası ve bir soru var; sabit kalmak mı, dönüşüm mü. Bu soruya artık cevap verebiliriz. Ama önce bir düşünelim söylediklerimiz, hayal ettiklerimiz, kurguladıklarımız biz ve etkileyeceğimiz insanları hangisine yönlendiriyor?
Not: 1′ de basit bir giriş yaptım. 2 ve sonrası için neler olacağını göreceğiz.