Kemikleri Konuşulan Adam

14 Mayıs 1948 tarihinde, David Ben-Gurion tarafından İsrail’in kuruluşunun ilan edilmesiyle birlikte, Ortadoğu olarak isimlendirilmiş olan ve tarihin seyri içerisinde problemlerin -her yerde olduğu gibi- süregeldiği bu bölge, artık birbirine çok yakın düşmanların varlıklarını sürdürecekleri bir hâl almıştı.

Bölgeye doğru yaşanan göç hareketliliği neticesinde aslında, İsrail’in ilanından önce de ciddi bir Yahudi nüfusunun bölgede var olduğu bir gerçekti. Ancak İsrail’in kuruluşunun ilanından sonra bölgedeki Yahudiler, bir devletlerinin olmasının sağladığı dürtüler ile David Ben-Gurion’un ilan ettiği topraklara doğru bir hareketliliği başlatmıştı. Bu hareketliliğin bir parçası olan Yahudiler dışında, göç hareketlerine dahil olmayarak bulunduğu yerlerdeki düzenlerini bozmak istemeyen Yahudiler de mevcuttu.

Yahudi sayısının en fazla olduğu ülkelerin başında Mısır gelmekteydi. Kral Faruk döneminde Mısır’da ikamet etme noktasında problem yaşamayan Yahudiler, 23 Temmuz 1952 tarihi itibariyle artık farklı çıkış yolları aramak mecburiyetinde kalabilirdi. Ki öyle de oldu. Bahsedilen tarihte Cemal Abdünnasır’ın başını çektiği Hür Subaylar Hareketi, Kral Faruk’a karşı bir darbe gerçekleştirerek Mısır’da tamamıyla bir tahakküm kurmayı başarmıştı. Yahudileri ciddi şekilde etkileyen nokta ise Cemal Abdünnasır’ın milliyetçi bir tutum sergiliyor oluşuydu. Cemal Abdünnasır’ın bu tutumu bölgede artık yeni senaryoların öne sürülmesine sebebiyet vermişti.

Yahudi nüfusunun en fazla olduğu ülkelerden birisi olan Mısır’daki bu yönetim değişikliği, ülkede yaşayan Yahudilerin yanı sıra, Yahudilerin artık bir devleti olması ve bu topraklarda geçmişte yaşadıklarına misilleme yapma gerekliliğini hisseden İsrail için tehlike arz etmekteydi. İsrail, Cemal Abdünnasır’ın başa geçmesi sonrasında Mısır’da bulunan Yahudilerden bir kısmını örgütleyerek 80 bin civarında Yahudi’nin İsrail’e geçmesini sağlamıştı.

Cemal Abdünnasır’ın milliyetçi politikalarına karşı İsrail’in yapmış olduğu tek hamle elbette bu değildi. Abdünnasır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirme politikalarının, ABD ve İngiltere gibi ülkeler tarafından pek de hoş karşılanmamasıyla oluşan kıvılcımı İsrail bir şekilde alevlendirmeyi başarmalıydı. Bu doğrultuda, İsrail Savunma Bakanı Pinhas Lavon tarafından koordine edilen bazı stratejik operasyonlar gerçekleştirildi. Susannah Operasyonu olarak bilinen bu hamlede, Mısır’daki Amerikan ve İngiliz yerleşkelerine bombalı saldırılar gerçekleştirildi. Bu saldırılar ile İsrail, Mısır’ın bölgedeki gücünü zayıflatırken, kendisinin gücünü ise artırmayı amaçlıyordu.

Bölgede gerçekleştirilen bu operasyonlar aslında İsrail’in artık artarak devam edecek olan casusluk faaliyetlerinin de somut birer örneği niteliğindeydi. Ancak casusluk operasyonları, gizliliğin ön planda tutulması gereken birer eylemken, Susannah Operasyonu’nda yer alan Yahudilerden bazıları (Moşe Marzouk, Samuel Azaar gibi) ifşa olmuşlardı. Ama bu operasyonda yer almasına karşın, bir şekilde bağını gizlemeyi başaran bazı isimler ise serbest kalmıştı. Bunlardan en önemlisi ve ise Eli Cohen’dir. Eli Cohen, Yahudilerin Mısır’dan tahliyesi, Susannah Operasyonu ve 1956 Süveyş Krizi gibi kritik olaylarda etkisi bulunan bir isimdi.

Eli Cohen denildiğinde akla elbette bir isim daha geliyordu. O da Kemal Emin Sabit. Beyrut’ta doğan ve Müslüman bir ailenin çocuğu olduğunu bildiğimiz Kemal Emin Sabit, Suriyeliydi. Geliştirmiş olduğu tekstil işi sayesinde bilinirliği artmış ve maddi kaynakların yeterliliği ile de Arjantin’e yerleşmişti. 19. yüzyılın sonlarında bölgedeki çatışmalar nedeniyle Güney Amerika’ya göç eden Suriyelileri, Birinci Dünya Savaşı sonrasında bir furya daha takip etmişti. Kemal Emin Sabit ise Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e yerleşirken hedefinde Suriye diasporası vardı. Bu noktada kuracağı bağlantılar ile işini iyice geliştireceği kanaatini taşımaktaydı.

Suveyş Krizi sonrasında Mısır’dan çıkmak zorunda kalan Eli Cohen, İsrail’e dönmüş ve hayatına devam etmeye gayret göstermiştir. Evlenip üç çocuk sahibi olan Eli Cohen amacı artık bir nevi evinin reisi çocuklarının babası olmaktır. Bu doğrultuda İsrail’de birçok farklı işte çalışan Cohen, bir türlü istediği refah düzeyine erişmeyi başaramamıştır.

Kemal Emin Sabit, kurmuş olduğu bağlantılar sayesinde ticaretini iyice geliştirmişti. Elinin açıklığı sayesinde de Arjantin’deki Suriyelilerin gözdesi hâline gelmişti. Hatta Arjantin’de yaşayan Suriyeliler, Sabit’in Suriye’ye dönmesi ve orada bürokratik işlerin içerisinde olması gerektiğini düşünmekteydi. Arjantin’de ateşe görevini yürüten El Hafız, Kemal Emin Sabit’in yakın dostlarından biriydi. Hafız’ın ilerleyen yıllarda Suriye’de gerçekleştireceği darbe, Sabit’in popülaritesinin iyice artmasına olanak sağlamıştı.

İsrail’de ise işler biraz daha çıkarcı devam ediyordu. Bölgedeki keşmekeşlik, İsrail’i casusluk faaliyetlerine ağırlık vermeye daha fazla itiyor, yeni casuslar arıyordu. Ülkesine dönmüş olan Cohen ise İsrail’in aradığı isimlerden birisiydi. Cohen’in özellikle Susannah Operasyonu içerisindeki hamleleri kendisi için ciddi bir referans niteliği taşıyordu. Mossad Cohen’e teklifini götürdü ancak Cohen ailesini bırakamayacağı için bu teklifi reddetti. Daha sonrasında ise maddi sıkıntılarının iyice artması sebebiyle bu teklifi kabul etmek durumunda kaldı.

Kemal Emin Sabit için Şam’a dönüş vakti gelmişti. Arjantin’deki bir yıllık süreç içerisinde ününü oldukça artıran Sabit için Arjantin’den Suriye’ye dönen iş adamları ve bürokratlar övgüyle bahsetmişti. Şam’daki yaşantısında da oldukça eli açık bir tutum sergileyen Sabit, kendisinden önce gelen ününü tasdikler nitelinde hamleler yapmıştı. Suriye’nin çalkantılı bir süreçten geçtiği sıralarda Sabit, 1940’larda temelleri atılan ve gittikçe nam salmaya başlayan Baas Partisi ile yakın temas kurmaya başlamıştı. 1963 yılında, ordu içerisinde Baas destekçisi bir grup harekete geçerek Suriye’de yönetimi ele geçirmişti. Kurmuş olduğu yakın ilişkiler Kemal Emin Sabit için meyvelerini verecek miydi?

Cohen için artık yeni bir hayat başlıyor denebilirdi. Chaim Herzog’un da görevini onaylaması ile artık Cohen göreve hazırdı. Savunma Bakanlığı adına çalışacağını düşünen Cohen, görev yapacağı bölgelere gönderilmeden önce bir dizi eğitimden geçmeliydi. Bu eğitimler kendisinin hazırlayacağı raporların niteliğinin artması adına ciddi ehemmiyet taşımaktaydı.

Sabit, Suriye’de Savunma Bakanlığı’ndaki bürokratlar ile yakın ilişkiler kuruyor hatta Suriye’deki birçok askeri alana rahatlıkla girip çıkabiliyordu. Bu ilişkileri Sabit’e Suriye’ye dair önemli bilgilere sahip olma imkânı da veriyordu. Tabi bazı çevreler Sabit’in bu denli hızlı yükselişini garipserken bir kesim ise Sabit’i el üstünde tutuyordu. Bakan olacağını ileri sürenler dahi vardı.

Eğitimlerini başarıyla tamamlayan Eli Cohen, görev yerine gitmek için bekliyordu. Görevi belli olan Cohen artık ailesinden uzakta hatta dünyanın bir ucunda İsrail için çalışacaktı. Cohen’in artık yeni bir kimliği vardı. Müslüman bir ailenin çocuğu olarak Beyrut’ta doğan Kemal Emin Sabit, aslen Suriyeliydi. Tekstil işiyle meşgul olan ailesinin işini iyice geliştiren Sabit, dünyanın bir ucuna, Arjantin’e gitmişti.

Özellikle Suriye’ye döndükten sonra işin heyecan boyutu da artmaya başlamıştı. Önemli noktalardan edinmiş olduğu bilgileri İsrail’deki muhataplarına ileten Kemal Emin Sabit, evinde kurmuş olduğu bir iletişim mekanizması sayesinde bilgileri doğru ve eksiksiz bir şekilde aktarmaya çalışıyordu. Ancak bu istihbarat aktarım süreci içerisinde, Suriye’ye Rusya’dan gelen yeni cihazlar vasıtasıyla bazı şeyler gün yüzüne çıkacak gibiydi. Artık Suriye istihbaratı bazı bilgilerin dışarıya aktarıldığının yanı sıra hangi noktadan aktarıldığını da tespit etmişti. Bu durumdan habersiz olan Sabit için son yaklaşıyordu. Suriye istihbaratı kapıya dayandığında karşısında Eli Cohen’i gördü.

Eli Cohen İsrail için Suriye’den önemli bilgiler aktarmıştı. Ürdün Nehri’nin yatağının değiştirilmesi projesi için kurulan şantiyelerin hatasız bir şekilde nasıl vurulduğu artık daha iyi anlaşılabiliyordu. Bunun yanı sıra 1964 yılında Golan Tepelerini ziyareti esnasında, askerlerin gölgelenmesi için diktirdiği okaliptüs ağaçları 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in yine nokta atışı yapmasına yardımcı olmuştu.

18 Mayıs 1965’te Şam’da idam edilerek bilinmeyen bir yere gömülen Eli Cohen’i İsrail Devleti henüz unutmuş değil. Hatta 2007 yılında İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmede Cohen’in kemiklerinin iadesinin konuşulduğu gündeme gelmişti.

2 Comments

  1. “Ortadoğu olarak isimlendirilmiş olan ve tarihin seyri içerisinde de problemlerin bir türlü sona ermediği bölge” bu ifadeyi çok problemli buluyorum. “Tarihin seyri içerisinde” nerede insan varsa orada problemler sona ermemiştir. Bu arada “tarihin seyri içerisinde” uzun bir süre barış ve huzurla problemsiz bir hayatın sürdüğü istisnai yerlerden biridir sözüm ona “Ortadoğu”. Hasıl-ı kelam, Curb your misinterpretation, Sir.

    Liked by 1 kişi

    1. İlk etapta kullanmış olduğum cümleden, sanki sadece Ortadoğu’da problem varmış gibi bir mananın çıkartılabileceği izlenimini bende aldım. İnsanın olduğu yerde problem vardır, tıpkı kurmuş olduğum cümlemde de olduğu gibi :). Küçük bir tashih gerçekleştirdim.

      Liked by 1 kişi

Mollazade için bir cevap yazın Cevabı iptal et