Koca Bir Ülkeyi Yediye Bölen Tekme

Her zaman futbolun ve sosyolojinin bir arada ele alınması gerektiğini düşünmüş ve futbol sahalarını, toplumların davranışlarını en bariz şekilde ortaya çıkaran alanlardan birisi olarak görmüşümdür. Örneğin İngiltere’de bir maç izlerken tribünlerin hemen hemen hepsinin maçı sessiz ve oturarak izlediğini görürüz. İnsanlar çoğunlukla ailesini, yiyeceğini içeceğini alır ve bir haftasonu eğlencesi niyetiyle stadlara giderler. Oysa durum bizim ülkemizde farklılaşır ve stadyumun belli bir bölümünde sakin bir hal hakimken bazı bölümlerinde ise adeta karşılıklı bir hır-gür şeklinde stres atmaya gidilen bir ortama döner. Kuzey Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde ise tamamen savaş ve curcuna halini alır tribünler çoğunlukla. Yani aslında ülkedeki gündelik yaşam nasılsa maçta da aynısının bir çeşidini görürüz.

Tribünlerin, halkların bir aynası olduğuna en iyi ve belkide acımasız örneklerden birisi de 13 Mayıs 1990 yılında, artık olmayan Yugoslavya Ligi’nde oynanan Dinamo Zagreb (şu anda Hırvatistan Ligi’nde) ve Kızılyıldız (şu anda Sırbistan Ligi’nde) arasında geçen maçtır.

Bir zamanlar Adriyatik Denizi’nin neredeyse bir kıyısını tamamen çevreleyen bu ülkede, kurucu lider Josip Tito 1980 yılında vefat etmiş ve ülkeyi oluşturan etnik grupların aralarındaki çekişme gitgide yükselmişti. Devam eden 10 yıl boyunca milliyetçi liderlerin yükselişi sürerken, Yugoslavya’yı oluşturan cumhuriyetlerde, ayrılık fikirleri yüksek seslerle dile getirilmeye başlanmıştı. Sırp lider Slobodan Miloseviç henüz Sırbistan yönetiminin ilk yılındaydı ve milliyetçi lider Franjo Tudjman ise Hırvatistan seçimlerinde henüz iki hafta önce oyların çoğunluğunu almıştı.

Zagreb – Kızılyıldız maçı ise bu iki ülke milliyetçilerinin duygularını herkese kanıtlayabileceği ve gövde gösterisi yapabileceği bir ortam olmuştu. Sırbistan’dan Zagreb’e 3 bin kişiyle gelen Kızılyıldız taraftar grubu Delije üyeleri, sabah saatlerinden itibaren şehri adeta yıkarak stadyuma doğru ilerlediler. Maç başladıktan sonra ise yanlarında getirdikleri asitle, koruma demirlerini eriterek sahaya atlayıp karşı tribünde bulunan Hırvat taraftarlara saldırmaya başladılar. Hırvat taraftar grubu Blue Bad Boys da azımsanacak bir grup değildi ve polisin de olaylara dahil olmasıyla saha adeta bir can pazarına döndü. O sırada futbolculardan bazıları kaçmaya çalışırken bazıları da kendi milliyetçi duygularına kapılarak kavgaya dahil oldular. Dinamo Zagreb kaptanı Zvonimir Boban, bir polis memurunun Sırpları kayırdığını düşünerek kendini kaybetti ve hislerine kapıldı. Kariyerini ve hatta hayatını riske ederek polis memuruna sert bir tekme attı.

Olayların sonunda yüzlerce insan yaralandı ve birçok taraftar da gözaltına alındı. Boban’ın tekme attığı polisin ise Boşnak asıllı olduğu ortaya çıktı. Maçta yaşananlar, gelmesi beklenen savaşın bir provası gibi olmuştu ve o gün karşı karşıya gelen birçok kişi takip eden yıllarda savaşta da cephede karşı karşıya geldiler. Zaten başladı başlayacak denen iç savaşın fitili de bu maçla beraber ateşlenmiş oluyordu. Toplamda 10 yıl süren Yugoslav iç savaşı sonucunda Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Karadağ ve Kosova olmak üzere 7 farklı devlet kuruldu. 140 bin insan hayatını kaybetti ve 4 milyon insan yaşadıkları yerleri terketmek zorunda kaldı. Nasıl ki I. Dünya Savaşı’nı Ferdinand’ın öldürülmesi başlattıysa da arkasındaki esas mesele farklıysa, o misal bu iç savaşı da bir futbol maçındaki tekme başlatmış oldu.

O gün tekmeyi atan Boban, kariyerinin ilerleyen yıllarında Avrupa’da başarılı yıllar geçirdi ve Milan takımının formasını uzun süre giydi. Yıllar sonra kendisine sorulduğunda “Yine olsa yine o tekmeyi atardım.” diyor ve Hırvatlar tarafından ise hala Kahraman Boban olarak anılıyor. Hatta öyle ki hala Zagreb sokaklarında boy boy fotoğrafları yer alıyor.

Edinburgh’lu Sir Walter Scott’un da dediği gibi;

And the life is itself but a game at football.

Ve hayatın kendisi de bir futbol maçıdır.

2 Comments

  1. Balkan coğrafyasında özellikle Bosna özelinde ve Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında tekrardan sular kaynamaya başlamışken hele ki fenerlilerin putin tezahuratları da göz önüne alınınca yazı için on numara zamanla olmuş 🙂

    Eline gönlüne sağlık, fikrine kesafet versin Mevlam.

    Liked by 1 kişi

    1. Keşke bu utanç verici olay yaşanmamış olsaydı fakat Fenerbahçe camiasının psikolojik eşiğini, kırılganlığını ve başarıya olan açlığın ortaya çıkardığı pervasızlığı direkt göz önüne serdi bu tezahüratlar.

      Eyvallah, tüm yazanlara inşallah.

      Beğen

Talha Enes Ayrancı için bir cevap yazın Cevabı iptal et