Davranışlarında saklı insan. Onu anlamak, neler yapabileceğini bilmek, çevresini ve dünyayı değiştirip değiştiremeyeceğini anlamak düşünceleriyle harmanladığı davranışlarında.
Dünyayı güzelleştirmek için insan önce kendisinden başlamalıymış. İyi huy, güzel ahlak, -olabildiğince- bunun yanında kibirsiz bir tavır tabi ki! Bize nasıl yaklaşılmasını istersek insanlara o şekilde yaklaşmalı, konuşmalıymışız.
Merhum Sezai Karakoç’un hatıralar kitabının birinci cildinde küçük amcası Kasım’ın insanları kazanma yolunda nasıl bir yol izlediğine ve bu insanın çevresini nasıl etkilediğini şu şekilde anlatıyor:
…Küçük amcam Kasım da büyük amcam gibi asker yaradılışlı idi. Meslek olarak yine askerliği seçmişti ağabeyi gibi. Tezkere bırakmak suretiyle mi, yoksa askerliğini bitirdikten sonra jandarma sınıfına geçerek mi bu mesleğe girdi bilmiyorum. Diyarbakır ‘da ikinci meşrutiyetten önceki yıllarda, bayağı kaba kuvvetiyle halkı korkutan insanlar varmış. Amcam onlardan hiç çekinmeden görev yapmış; yiğitliği ile tanınmış. Korkusuz biri olarak çevrenin dikkatini çekmiş. İkinci Meşrutiyet ilan edilince amcam da 31 Mart Vak’ ası olurken Diyarbakır’da da onu destekleyen ufak çaplı bir hareket olmuş. 31 Mart Vak’ ası bilindiği gibi alaylıların mekteplilere başkaldırması şeklinde olmuştur. Mümkündür ki, Diyarbakır’da, meseleyi daha çok Sultanı destekleme şeklinde düşünmüşlerdir. Ya da din konusunda laubali olan üstlerine başkaldırma şeklinde. Bugüne kadar 31 Mart Vak’ asının tarafsız, çok boyutlu ve cepheli, derin bir incelemesi yapılamamıştır.
Birinci Cihan Harbi çıkıp da seferberlik ilan edilince, amcamın da rütbesi iade edilip sürgünü kaldırılıyor (af daha önce de çıkmış olabilir), amcam da bir karakol kumandanı olarak Erzurum taraflarında bir yere görevli gidiyor. O vakitler birçok kişi dağda kaçak yaşıyormuş. Şu veya bu sebeple aranan bu kişiler selameti dağlarda bulmuş olsalar gerek. Hiçbir görevli bunları yakalayamamış. Amcam göreve başlayınca bu adamların şehirdeki ya da kasabada ve köylerdeki evlerine çay, şeker, kahve gönderiyormuş. Karakoldan hediye diyor. O sıralar bu maddeler pek bulunmuyormuş. Ama karakola gelen tahsisattan gönderiyormuş amcam. Bu hareketi adamların hoşuna gitmiş, amcama selam gönderip teşekkürlerini bildirmişler. Amcam da selamı getirenlerle selam gönderip: “Korkmasınlar, karakola çay içmeye gelsinler. Onları yakalamayacağım.” demiş. Bir ikisi cesaret edip gelmiş. Gerçekten amcamı onlara yakalamamış. Çay içilip sohbetler yapılmış ve sonra çekip geldikleri yere gitmişler. Amcam, yine evlerine çay, şeker, kahve göndermeye devam etmiş. Karakola gelenler artmış. Kaçaklar birer birer gelmeğe başlamışlar. Geliyorlar, çaylar içiriyor, sohbetler yapılıyor ve gidiyorlar. Bu bir süre böyle gitmiş. Savaş çıkınca, af da çıkıyor. Amcam da onların tümünü teslim olmaya ikna ediyor. Onlardan bir birlik yapıp savaşa gönderiyorlar. O birliğin çok kahramanlıklar yaptığı söyleniyor…
İnsanlara iyi bir yaklaşım, verilen sözün tutulması, bazı hediyeler, karşısındakini mutlu kılması ve kalpleri birbirine yaklaştırmada aracı olmasıyla bilinir. Sohbet ise insanları iyice kaynaştırmada güzel bir vesile olduğunu, insanların birbirlerini daha iyi tanımasını ve bir amaç için birleştirebildiğini söyleyebiliriz.
O zaman duamız şudur:
Allah’ım! Bizi iyi olan, halden anlayan, sohbet ehli, sözünün eri insanlarla karşılaştır. (Âmin)
Sezai Karakoç’a rahmetle…