Uluslararası Sistem İçerisinde Filistin’in Devletlik Statüsü

Bir devletin, devlet olarak tanımlanabilmesi için gerekli olan nitelikler 1933 Montevideo Sözleşmesi ile belirlenmiştir. Uganda’nın Montevideo kentinde imzalanan bu sözleşmede, devlet olabilme statüsü ilk madde içerisinde dört kıstas çerçevesinde tanımlanmıştır. Bunlar, kalıcı bir nüfus, belirli bir toprak parçası, hükümet ve diğer devletler ile ilişkiye girebilme kapasitesi olarak ifade edilmiştir.

Bu parametreler doğrultusunda Filistin’in devlet olma durumunu inceleyecek olursak, ilk olarak FKÖ tarafından 1964 Ulusal Şartı doğrultusunda Filistin halkının tanımlanmış olması, insan unsuru konusunda önem teşkil etmektedir. ABD dâhil birçok devlet ve uluslararası kuruluşun Filistin halkını tanımış olmasının yanında (Nevo ve Megiddo, 2009: 107) İsrail ise 1993 yılındaki Oslo İlkeler Bildirgesi ile Filistinlileri politik hakları sahip bir halk olarak tanımıştır. Bu unsurlar doğrultusunda Filistin, devlet olma durumu ile ilgili kriterlerin ilki olan insan topluluğu şartını yerine getirebilmektedir.

Toprak parçası kriteri doğrultusunda inceleyecek olursak da Filistin Ulusal Yönetimi 1948 yılında başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletini ilan etmiştir. Ancak aynı yıl içerisindeki ve 1967’deki savaşın İsrail’e kaybedilmesi ile Filistin’in belirtmiş olduğu sınırlar devletin toprak parçası niteliğini yitirmiştir. 1967 ve 1973 yılında yaşanan savaşların ardından BM tarafından alınan 242 ve 338 sayılı kararlar neticesinde “Yeşil Hat” olarak bilinen sınırlar Filistin’in meşru toprak parçası olarak kabul edilmiştir. Belirtilen “Yeşil Hat”, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni kapsamaktadır. Toprak parçası konusunda yaşanan tartışmalar ülkesel bütünlükten yoksun olduğu temelinde cereyan etmektedir. Ancak o noktada da Suriye örneği gösterilmektedir, Suriye şu an topraklarının tamamında hâkimiyet kuramıyor olsa da bu durum Suriye’nin bir devlet olmadığı anlamını taşımamaktadır.

Filistin için en tartışmaları kriter, siyasal bir organizasyonun varlığı noktasında gerçekleşen tartışmalardır. Ancak bu konuya da odaklandığımızda 1948 yılında kurulan Filistin Ulusal Yönetimi’nin ardından, Filistinlilerin temsilcisi olması için kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü ile Filistinliler örgütsel siyasal bir yapıya kavuşmuşlardır. Oslo İlkeler Bildirgesi ile de İsrail Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde Filistin yönetimini kabul etmiştir. Bu doğrultuda Filistin, bir diğer kriter olan hükümet şartını da karşılamaktadır.

Son kriter olan, “başka devletler ile ilişki kurabilme kapasitesi” şartı doğrultusunda bakacak olursak Filistin, 1988 yılından beri 137 devlet tarafından karşılıklı olarak tanınmaktadır. Günümüzde Filistin sınırları içerisinde 13 devletin temsilciliği bulunurken, Filistin’in ise dünya üzerinde 90 temsilciliği bulunmaktadır. Batı Avrupa ülkeleri ile ABD, Britanya ve Fransa, Filistin’i devlet olarak tanımasalar da FKÖ’yü uluslararası hukukun bir öznesi olarak görmektedir. Beşerî, fiziki ve siyasal kriterleri karşılamasına karşın tanınma noktasındaki problemlerden esasen Filistin’i KKTC örneğinden ayırmaktadır. KKTC’nin sadece Türkiye tarafından tanınması diğer devletler ile ilişkiye girebilme noktasında problemler doğururken bunun aksine Filistin, büyük ölçüde meşruiyete sahip olarak dış egemenliğini sağlayabilmiştir. Ancak Filistin’in her ne kadar devlet olduğu belirtilebilse de barış görüşmeleri sırasında egemenlik yetkilerinin ciddi düzeyde sınırlandırılmış olması sebebiyle tam olarak Westphalian yeteneklere sahip olduğunu söyleyemeyiz.